9 Ocak 2012 Pazartesi

Şimdilik

Köyün birinde yaşlı bir adam vardır. Çok fakirdir ama Kralın dâhi kıskandığı bir ata sahiptir. Kral, bu atı almak için çok yüksek fiyat verir, ihtiyar bir türlü satmaya yanaşmaz. Aracı olanlara:
 
-    Bu at, benim yanımda bir at değil; bir dost, insan dostunu satar mı? dermiş.
 
 
Bir sabah kalkmışlar ki at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanır:
 
 
-    Seni ihtiyar, bunak... İşte bak, atın kayboldu. O kadar parayı kaçırdın.
 
 
Kral'a satsaydın, şimdi rahat yaşardın. Şu anda atın da yok paran da, derler. İhtiyar:
 
 
-    Karar vermek için, çok acele ediyorsunuz. Şu anda sadece 'Atın kayboldu.' deyin. Çünkü sadece gerçek bu. Ötesi sadece sizin yorumunuz. Atımın kaybolması bir talihsizlik mi yoksa şans mı henüz bilemiyoruz?
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülerler. Aradan bir hafta geçmeden bir gece at ansızın döner. Meğer çalınmamış kendi kendine büyük vadiye kaçmış. Gelirken de vadiden 13 tane yılkı atı (Vahşi, evcilleşmemiş at.) peşine takmış getirmiş. Bunu gören köylüler, toplanıp özür dilerler.
 
 
-    Sen haklıymışsın, atının kaybolması bir talihsizlik değil bir şansmış. Şu anda bir at sürün oldu, derler.
 
 
-    Karar vermek için çok acele ediyorsunuz. Şu anda sadece bir at sürüm var. Bu daha bir başlangıç. Bir yazının giriş cümlesi okununca hemen karar verilmez. Yoksa yanlış düşüncelere sahip olursunuz, der ihtiyar... Bu cevabı alan köylüler:
 
 
-    Be adam! Bu kadar atın sahibi oldun. Başına servet kondu. Bunun ne sonucu olacakmış. Sevinilecek yerde niçin sevinmiyorsun? derler. Bir hafta geçmeden ihtiyarın tek oğlu, bu vahşi atları terbiye etmeye çalışırken attan düşüp bacağını kırar. Evin geçimini tek başına sağlayan bu genç, uzun süre yataktan kalkamaz hale gelir. Bu durumu gören köylüler, ihtiyara geçmiş olsuna gelirler. İhtiyara:
 
 
-    Haklı çıktın... Evin tek oğlu yatağa bağlandı. Artık eskisinden daha fakir duruma düşeceksin.? derler.
 
 
Bunun üzerine ihtiyar:             
 
 
-    Sizler erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz. Oğlum bacağını kırdı; şu anda gerçek olan sadece bu. Ötesi sizin yorumunuz ve sizin kararınız. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.
 
 
 
Köylüler artık direk cevap veremeyince, içlerinden 'Bu gerçekten bunadı.' deyip ayrılırlar.
 
 
 
Birkaç hafta sonra düşmanlar kat kat büyük orduyla saldırır. Kral son bir ümitle eli silah tutan herkesi askere çağırır. Köylüler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu hariç bütün gençleri askere alırlar. Köyü bir matem sarar, çünkü savaşın kazanılmasına imkân yoktur. Giden gençlerin esir olacağı ya da ölecekleri kesindir. Köylüler gene ihtiyara gelmişler:
 
 
-    Gene haklı olduğun kanıtlandı. Oğlunun bacağı kırık ama hiç olmazsa yanında, bizimkilerin sonunu söylemeye dilimiz varmıyor. Oğlunun bacağının kırılması bir talihsizlik değil meğerse bir şansmış. İhtiyar:
 
 
-    Siz erken karar vermeye devam edin. Oysa gelecekte ne olacağını kimse bilemez. Bilinen tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu kim söyleyebilir ki?
 
 
Dünyada başarı ya da başarısızlık yoktur, sadece yaptıklarımızın sonuçları vardır. ?Ben sınavı kazanamam.? demek sonuçtur. Bir insan bir işi yapmadan nasıl sonunu görebilir ki? Sen bu şekilde sonucunu hemen söyleyiverirsen, ihtiyarın karşısında her defasında mahcup olan köylülerin durumuna düşersin.
 
 
Şimdi şu yaşanmış olayı bir inceleyelim de sonuçların başlangıç noktalarından ne kadar farklı olduğuna şahit olalım:
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder