14 Mart 2013 Perşembe

BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ...





CNNTURK'te yayınlanan 'Burada Laf Çok' programına konuk olan Yetenek Sizsiniz birincisi Atalay Demirci, acılarla dolu yaşamını anlattı.
İnsanlar merak ediyorlar benim yaşadıklarımı. Ben de dün canlı yayında anlattım
. 3 yaşında maden ocağında kaybetmişim babamı. Devamında bir kaç sene amcam ile yaşadım. Sonra 9 yaşından 18 yaşına kadar yetiştirme yurdunda geçti hayatım. Hani oradan o kadar güzel şeylerle beslendim.
Orada da sevilmiyordum ben. Orada herkes bunalım abi. Herkes arabesk dinliyor. Ben orada espri yapıyorum. "Lan de get şuradan" filan pozisyonu oluyor.Bir yetiştirme yurdu geçmişmiz var. 18 yaşından sonra da bir devlet memurluğumuz var. Biliyorsunuz yurttan çıkanlara böyle bir hak tanınıyor. Devamında bir rahatsızlık var. Baktığınız zaman bir parça haklısınız tabi, komedyen olunacak bir geçmiş yok.


DÜN BUGÜN YARIN  HABERİN MERKEZİ 
Ama çok şükür o dönemleri çok sağlıklı bir şekilde, kendimizi yıpratmadan, bozmadan, böyle biraz gam keder olmuş demek ki ama çok şükür bu noktaya kadar sağlıklı bir şekilde gelebildim.
Şu an ailem var. Evliyim, iki çocuğum var. Ve böyle de binlerce insan var. Şuradaki insanlara biraz dokunsak kimbilir geçmişinde ne acılar ne hikayeler vardır. Biz gözönünde olduğumuz için konuşuluyor olabilir. Ama ben her fırsatta dile getirmiyorum bunu. Her zaman da konuşmuyorum.
Yaşadıklarımı anlatsam güzel ajitasyon olurdu. Ama ben hiç mutlu olmazdım bundan. Mutsuz olurdum kesinlikle.

. Çünkü ben senelerdir, Türkiye beni tanısın, bir başarı elde edeyim, sonra gururla söyleyeyim noktasındaydım. Çok şükür Allah nasib etti. Bundan dolayı da hiç utanmadım, sıkılmadım, kendimi yaralı hissetmedim.
Kendimi gayet de güçlenmiş hissediyorum tam da bu noktada. Allaha çok şükür. Bununla ilgili olumsuz bir şey de duymadım. Hatta tam tersi. Ben hastalığımdan bahsettim. Bugün yaklaşık 100-150 kanser hastasından mail geldi. Seni görene kadar canımız çok sıkkındı, moralimiz çok bozuktu. Ama artık biz de hayata tutunmaya başladık, diye

Yetiştirme yurtları kapandı biliyorsunuz. Bir çok sevgi evinden mail geldi. Biz çok gurur duyduk. Hayata daha çok sarılacağız, daha çok mücadele edeceğiz diye. Siz bize azim kaynağı oldunuz diye e-mailler geliyor. Bu çok güzel bir şey.
1999'da çıktım ben ilk sahneye. Her sene 100 defa sahneye çıkıyordum. Turneler oluyordu. İl il gezdim. İlçelere gittim. Dernekler, üniversitler, okullar, sivil toplum kuruluşları, bizi az çok duyan herkes çağırıyordu. Ama tanınmıyorduk.
Televizyonda yoksanız, yoksunuz. Popülerite anlamında söylüyorum bunu. Yetenek Sizsiniz'i böyle bir platforma çevirebilir miyiz diye, performansımızı gösterebilir miyiz diye bayağı düşündüm.
1 yıl kadar. Geçen yıl eşim, doldurup yollamış formu. Aradılar beni. Dedim ki benim haberim yok. Öyle bir şey istemiyorum. Oradan itibaren de hep soru işaretiydi kafamda.



11 Mart 2013 Pazartesi

KÖRLERİN HİKAYESİ

Doğan Cüceloğlu "İçimizdeki Biz" kitabından...



.Dere tepe, dağ taş dolaşmayı çok seven tek gözlü bi adam
varmış. Yürür yürür gider, gider gider yürürmüş.
Birgün uzaklarda renkleri karmakarışık bi koy
görmüs; alacalı bulacalı garip bi koy.

Yaklaşmış köye doğru. Yolları bir tuhaf,
evleri bir tuhaf,
insanları bir tuhafmış köyün.
Köyün içine girince anlamış
meseleyi. Körler köyüymüş burası.

Kadınların, erkeklerin, çocukların velhasıl
herkesin sımsıkı kapalıymış gözleri.
Gezgin tek gözlü adam karar vermiş burda yaşamaya.
"hiç değilse benim tek gözüm var" diyormuş.
"körler ülkesinde şaşılar kral olur derler.
Ben de bunların başına geçer yaşarım"


Körlerin gözleri yokmuş ama elleri, kulakları,
burunları çok hassasmış.
Kendilerine göre kurdukları bir düzen içinde
yuvarlanıp gidiyolarmış. Adam şaşkın
hallerine bakıyomuş onlarin. Yürümeleri,
konuşmaları doğrusu başka türlüymüş.

Birgün körlerden biri ötekilerden birinin malını
çalmış. Sadece tek gözlü adam görmüş bunu.
Bağırarak ilan etmiş "filanca
falancanın malını çaldııı"


Körler; nerden biliyosun ki demişler, o kadar
uzaktan duyamazsın ki?
Ben duymadım, gördüm demiş adam. Gözüm var benim,
görüyorum...
Körler göz diye, görmek diye birşey bilmiyolarmış.
Uzun zaman içinde çoktan unutmuşlar bu hissi.

Ne demek görmek, demişler. Nasıl görüyosun yani,
duyulmayacak mesafeden
anlayabiliyo musun ne olup bittigini?
Anlıyorum tabi demiş adam.
İnanmayız, imtihan edeceğiz seni demişler.

Adamı almış uzakta bi yere dikmişler.
Tecrübeleriyle eminlermiş ki o
uzaklıktan hiçbişey duyulamaz. Anlat bakalım
demişler, biz şimdi ne yapıyoruz?

Adam anlatmış:
oturuyorsunuz, kalkıyosunuz, koşuyosunuz, yemek
yiyosunuz, şu şunu yaptı, bu bunu yaptı falan...
Derken körler bi evin içine girmişler, bağırmışlar.
"hadi anlatsana..."içeri girdiniz,
göremiyorum ki demiş adam.

ne olmuş yani içeri girdiysek, elli santim fark
var, anlat hadi anlat demişler.
Arada duvar var ama demiş adam, göremiyorum...
Körler, sen atıyosun demişler. Deminki tesadüftü,
bak şimdi bilemiyosun...

-Çıkın dışarı söliyim demiş adam.
Bu kadar mesafeden duyduktan sonra ha içerisi ha
dışarısı demiş körler.
"Ama ben duymuyorum, ben görüyorum " diyormuş adam.
Oyle sey olmaz demisler. Sende bi sorun var.
Saçmalıyosun, acayip şeyler
sölüyosun. Hekime muayene ettireceğiz seni.


Adamı yaka paça hekime getirmişler.Hekim de kör
tabi. Elleriyle yoklamaya başlamış.
Adamın açık olan gözünü kastederek
"Buldum" demiş, sorun burda...

Saçmalaması bundan dolayı diyormuş, şimdi
düzeltirim ben onu...
Körler ülkesinde kral olmak isteyen gezgin zor
kurtarmış kendini onların elinden.


Sözün Özü:
KÖRLER GÖRENLERİ ANLAYAMAZLAR.
SAÇMALIYOR SANIRLAR VE ONU DA DÜZELTİP
KENDİLERİNE BENZETMEK İÇİN
GÖZLERİNİ ÇIKARMAYA UĞRAŞIRLAR.

YANLIŞ ANLAMA





dbyhaber.com    HABERİN MERKEZİ


 
 

 
 
 

DÜN BUGÜN YARIN  HABERİN MERKEZİ